Aslan Tlebzu –Kafa Chikh (müziğin öyküsü)
…
Müzik, aslında bir kahramanlık destanının
müziği. Kahraman ve kahramanlık sözcüklerini
sevmem ama kullanmak zorundayım. Yiğitlik
sözcüğünü kullanabilirdim belki yerine, ama bu
sözcüğü de sevmiyorum aslında.. Şehitlik
sözcüğünü de…Elden ne gelir?! Bu sözcükler,
kültürlerde var.
Bizde bir söz vardır. “Ülkesi güzel olanın
düşmanı çok olur”derler. Kafkasya tarihi bir
saldırılar tarihidir. Düşmanı çoktur kısaca…
Hikayenin tarihini tam olarak bilmemiz
olanaksız. Hikaye büyük bir ihtimalle 15.
yüzyıl ve 18.yüzyıl zaman aralığında geçmiştir.
Çerkesler 1750′li yıllardan 1862 yılına kadar
Rus ve komşularının saldırılarına uğramışlar.
Özellikle Rus saldırıları 100 yıl sürmüş,
Kafkasya’nın işgali ve jenosit ile son
bulmuştur.
Özetle hikaye, Rus savaşları sırasında geçer.
Prenses, eşini ve evli iki oğlunu cepheye
gönderir. Ruslar püskürtülür. Ancak eşi ve
büyük oğlu savaşta ölür. Küçük oğlu,
arkadaşlarıyla birlikte, ağır yaralı olarak
babasının ve ağabeyinin cesetlerini evin
kapısına kadar getirir, oracıkta ölür ve
atından düşer.
Prenses, oğullarının arkadaşlarına şu soruyu
sorar. “Eşim ve oğullarım, savaşırken mi yoksa
kaçarken mi yaralandılar? Düşmanı püskürttünüz
mü?”
“Evet!” derler oğlunun arkadaşları, “Onlar
savaşırken öldüler!”
Anne, buna inanmaz. Cesetlerin giysilerini
sıyırıp bakar. Üçünün de yarası göğsündedir.
Yara, cesedin sırtında ise tören
düzenlemeyecektir. Evde hiç erkek kalmamıştır.
Tüm sorumluluk prensestedir artık.
Cenazeler defnedilir. Halk mezarlıktan evin
önüne gelip taziye için dizilir. Prenses
gelinlerinin en güzel, en yeni elbiselerini
giymelerini ister.
“Ağlamayacaksınız!… Ben de ağlamayacağım!..
Siz, dediğimi yapın, eksiksiz!” der. “Size de
başsağlığı dilenecek… Benimle birlikte halkı
kapıda karşılayın ve yanımda durun!”
Prenses mızıkası (*) kucağında, yanında
gelinleriyle kapıya çıkar. Cemaatın en yaşlısı
diziden bir adım ileri çıkarak sol elini
kaldırıp, baş sağlığı diler. Yaşlı adamın
kolunu indirmesiyle birlikte, prenses mızıkanın
tuşlarında bu müziği dillendirir. Gelinlerine
de dans etmelerini buyurur.
Savaştan dönen oğullarının arkadaşları ile
gelinler, bu müzikle dans ederler.
Dansın adı, o gün bu gün,
Bitmeyen Kafe (uzun kafe); müziğin adı da
Ağlatan Kafe ( prensesin ağıtı) olarak anılır.
Download Aslan Tlebzu - Kafa Chikh (Qafe K'ıh) - "Къафа кIыхь" video on savevid.com
İşte bu hikaye beni bitirdi öyle acıklı ki bence .. Gerçekten hikaye beni çok etkiledi ve müziği dinlerken aklıma bu hikaye geliyor.
Müziği ne kadar hoşsa hikayeside o kadar acıklı bence .. Ben çok beğendim sizinde beğeneceğinize eminim ..
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!
Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.
Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti ..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim ..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!
Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim! ..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu, bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.
Akşamı duya duya,
Sular yattı uykuya;
Kızıllık çöktü suya,
Sandım bir cenk akşamı ..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güneşin sonu,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.
Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım.
Bir gece, rüyada gördüğüm yeri,
Gözlerim yumulu, aramaktayım.
Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız.
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.
Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, günden güne kayıtsız bana.
Dalında bir yaprak gibi dönüyor,
Acı rüzgarların çektiği yana..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri,
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime,
Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,
Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan,
Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar!
Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar,
Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,
Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden,
Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,
Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya ..
Necip Fazıl Kısakürek ..
Özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden ...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek ..
Can Yücel ..