14 Eylül 2011 Çarşamba

Aslan Tlebzu - Kafa Chikh (Qafe K'ıh) -Prensesin Ağıtı-



Aslan Tlebzu –Kafa Chikh  (müziğin öyküsü)


Müzik, aslında bir kahramanlık destanının 


müziği. Kahraman ve kahramanlık sözcüklerini 


sevmem ama kullanmak zorundayım. Yiğitlik 


sözcüğünü kullanabilirdim belki yerine, ama bu 


sözcüğü de sevmiyorum aslında.. Şehitlik 


sözcüğünü de…Elden ne gelir?! Bu sözcükler, 


kültürlerde var.

Bizde bir söz vardır. “Ülkesi güzel olanın 



düşmanı çok olur”derler. Kafkasya tarihi bir 


saldırılar tarihidir. Düşmanı çoktur kısaca… 


Hikayenin tarihini tam olarak bilmemiz 


olanaksız. Hikaye  büyük bir ihtimalle 15. 


yüzyıl ve 18.yüzyıl zaman aralığında geçmiştir.




Çerkesler 1750′li yıllardan 1862 yılına kadar 


Rus ve  komşularının saldırılarına uğramışlar. 


Özellikle Rus saldırıları 100 yıl sürmüş, 


Kafkasya’nın işgali  ve jenosit ile son 


bulmuştur.


Özetle hikaye, Rus savaşları sırasında geçer.


Prenses, eşini  ve evli iki oğlunu cepheye 


gönderir. Ruslar püskürtülür. Ancak eşi ve 


büyük oğlu savaşta ölür. Küçük oğlu, 


arkadaşlarıyla birlikte, ağır yaralı olarak 


babasının ve ağabeyinin cesetlerini evin 


kapısına kadar getirir, oracıkta ölür ve 


atından düşer.


Prenses, oğullarının arkadaşlarına şu soruyu 


sorar. “Eşim ve oğullarım, savaşırken mi yoksa 


kaçarken mi yaralandılar? Düşmanı püskürttünüz 


mü?”


“Evet!” derler oğlunun arkadaşları, “Onlar 


savaşırken öldüler!”

Anne, buna inanmaz. Cesetlerin giysilerini 


sıyırıp bakar. Üçünün de yarası göğsündedir.


Yara, cesedin sırtında ise tören  


düzenlemeyecektir. Evde hiç erkek kalmamıştır.  


Tüm sorumluluk prensestedir artık. 


Cenazeler defnedilir. Halk mezarlıktan  evin 


önüne gelip  taziye için dizilir. Prenses 


gelinlerinin en güzel, en yeni  elbiselerini 


giymelerini ister.


“Ağlamayacaksınız!… Ben de ağlamayacağım!.. 


Siz, dediğimi yapın, eksiksiz!” der. “Size de 


başsağlığı dilenecek… Benimle birlikte halkı 


kapıda karşılayın ve yanımda durun!”


Prenses mızıkası (*) kucağında, yanında 


gelinleriyle kapıya çıkar. Cemaatın en yaşlısı 


diziden bir adım ileri çıkarak sol elini 


kaldırıp, baş sağlığı diler. Yaşlı adamın 


kolunu indirmesiyle birlikte, prenses mızıkanın 


tuşlarında bu  müziği dillendirir. Gelinlerine 


de dans etmelerini buyurur.




 Savaştan dönen oğullarının arkadaşları ile 


gelinler, bu müzikle dans ederler.





Dansın adı, o gün bu gün,  


Bitmeyen Kafe (uzun kafe); müziğin adı da 


Ağlatan Kafe ( prensesin ağıtı) olarak anılır.






Download Aslan Tlebzu - Kafa Chikh (Qafe K'ıh) - "Къафа кIыхь" video on savevid.com


İşte bu hikaye beni bitirdi öyle acıklı ki bence .. Gerçekten hikaye beni çok etkiledi ve müziği dinlerken aklıma bu hikaye geliyor.
Müziği ne kadar hoşsa hikayeside o kadar acıklı bence .. Ben çok beğendim sizinde beğeneceğinize eminim ..

9 Eylül 2011 Cuma

AYNALAR ..

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.


Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!


Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.


Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?


Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti ..
Necip Fazıl Kısakürek ..

ANNEME MEKTUP ..

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim ..
Necip Fazıl Kısakürek ..

ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!


Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!


Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim! ..
Necip Fazıl Kısakürek ..

AKŞAM ..

Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu, bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.


Akşamı duya duya,
Sular yattı uykuya;
Kızıllık çöktü suya,
Sandım bir cenk akşamı ..


 Necip Fazıl Kısakürek ..

YOLCULUK ..

Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güneşin sonu,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.


Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım.
Bir gece, rüyada gördüğüm yeri,
Gözlerim yumulu, aramaktayım.


Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız.
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.


Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!


Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, günden güne kayıtsız bana.
Dalında bir yaprak gibi dönüyor,
Acı rüzgarların çektiği yana..
 Necip Fazıl Kısakürek ..

Hep Bu Ayak Sesleri ..



Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri,
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime,
Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,
Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan,
Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar!
Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar,
Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,
Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden,
Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,
Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya ..
 Necip Fazıl Kısakürek ..

8 Eylül 2011 Perşembe

ÖZLEDİM SENİ ..

Özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden ...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek ..
 Can Yücel ..